El Sanatları

Eski bir ticaret merkezi olan Birecik’teki çarşıların ve el sanatlarının çok az bir kısmı tarihi kimliğini koruyarak günümüze kadar gelebilmiştir. Uzun çarşı, Urfa Kapısı Çarşısı, Küçük çarşı, Demirci Pazarı, Attar Pazarı, Köşker Pazarı, Keçeci Pazarı, Çulcu Pazarı Birecik’in bilinen çarşı ve pazarlarıdır.

Teknolojinin ilerlemesi ve dolayısıyla Sanayileşmenin gelişmesi neticesinde, Birecik’in tarihi el sanatlarından olan dokumacılık, kilimcilik, kendircilik, bakırcılık günümüzde hemen hemen ortadan kalkmış durumdadır. Kendircilik , keçecilik, köşkercilik ve çulculuk (semercilik) zaanatları az sayıda iş yeri ve usta tarafından günümüzde devam ettirilmektedir.

KENDİRCİLİK

Fırat kıyılarının kendir bitkisi yetiştirmeye elverişli olması Birecik ilçesinde bu sanatın gelişmesine neden olmuştur. Kendirin kibritinden ayrılması işi evlerinde kadınlar tarafından yapılır, daha sonra kendir lifleri evlerde ve Fırat’ın iki yakasında kurulan “Kabiye” lerde halat haline getirilirdi. Büyük bir maharet ve ustalık gerektiren bu sanat, fabrika türü naylon halatların üretilmesiyle önemini kaybetmiştir. Kendircilik az da olsa günümüzde bazı ustalar tarafından sürdürülmektedir.

KEÇECİLİK

En eski Türk sanatlarından olan keçecilik, Birecik’te keçeci pazarında icra edilmektedir. Yakın zamana kadar bu çarşıda 8-9 dükkan ve çok sayıda usta tarafından sürdürülen bu sanat, günümüzde üç dükkan ve birkaç usta tarafından devam ettirilmeye çalışılmaktadır.

Keçecilik Birecik’te uzun yıllardan beri hâlâ devam eden ve son yıllarda teknolojiye yenik düşen bir sanattır. Keçecinin doğuş öyküsü ise şöyle olmuştur; Şanlıurfa’lı genç Keçeci ustalarından Salih Karcı bu sanatın mucidinin Ebu Said Libabid (Libabid: Arapça Keçenin çoğuludur.) adında bir zat olduğunu ve keçeyi nasıl icad ettiğini şöyle anlatmaktadır:

“-Ebu Saide Libabid bugün bizim yaptığımız gibi keçeciliğin bütün işlemlerini yerine getirmiş, ayakta tepme işleminden sonra açtığı keçenin yünlerinin birbirine kaynaşmadığını ve çabuk dağıldığını görmüş. Tepme süresinin az olduğu kanaatine vararak tepmeye devam etmiştir.

Ancak bir daha bir daha açtığında yünlerin kaynaşmadığını yeniden gözlemiştir. Tepme işine 40 gün devam eden Ebu Said, yine başaramayınca üzüntüsünden ağlamaya başlamış. Hem ağlayıp hem tepmeye devam ediyormuş. Keçeyi açtığında göz yaşlarının düştüğü yerlerde yünlerin kaynaştığını büyük bir sevinçle fark etmiş ve böylece tepme işlemi sırasında yüne su vermek gerektiğini öğrenmiştir.

YAPILAN KEÇE TÜRLERİ

Ev Keçesi: Evlerde günlük yaygı olarak kullanılan bu keçeler siyah, mor yada beyaz renkli olurlar. Üzerleri nakışlı olup 2 cm. kalınlığında yapılırlar.

At Keçesi: Çıplak at’ın üzerine atılarak eğer vazifesi görülür. Bazen üzerine eğer yerleştirilir. 2 cm kalınlığında olan keçenin üzerinde değişik renklerde zikzak ve ay yıldız nakışları bulunur.

Sedir Keçesi: Ev keçesi gibidir. Sedir üzerine serildiğinden ölçüleri buna göre ayarlanır.

Çoban Keçesi: “Kepenek” adıyla da anılan bu keçe türü, çobanlar tarafından giyilmektedir. Beyaz yada mor yünden yapılan bu keçe genellikle nakışsız olmaktadır. Ancak göğüs kısımlarının nakışlı olanlarına rastlamak mümkündür. Tek parça halinde yapılan, yaz güneşinde kalın gölge sağlamasından dolayı serinlik, kışın ise sıcaklık veren çoban keçeleri dikişli ve dikişsiz olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır. Ustalık ve itina işletmesi bakımından bunların dikişsiz türleri daha değerlidir.

Kış Keçesi: beyaz yünden, düz ve nakışsız olarak yapılan bu keçelerin çevresi “çirtik” tabir edilen zikzaklı bir şekildedir. Yapıldıktan sonra yün boyası ile tamamen turuncu veya pembe renge boyanır.

Kış aylarında evlerde ağırlanan misafirlerin oturdukları yün minderler üzerine serildiğinde ebatları alttaki minderin ölçüsüne göre değişmektedir.

Birecik’te Keçenin yapılışı:

Yünler, kiriş gerilmiş ağaç yaya Hallaç tarafından tokmakla vurulmak suretiyle kabartılır. Yere serilen Amerikan bezi üzerine ham keçeden kesilmiş renkli nakışlar dizilir. Bunların üzerine kabartılmış yünler serilir. Serilen yünler el ile sulanarak yerde ağaç bir direğe rulo yapılmak suretiyle sarılır. Rulonun her iki ucu ve çevresi kendir ile iyice bağlanır. Ayakta tepme işlemine geçilir. Keçenin büyüklüğüne göre iki yada beş kişi ile yapılan tepme işleminde rulo ayakla ileri geri hareket ettirilerek vurulur. Yarım saat süren bu ilk tepme işleminden sonra rulo açılır.

Keçenin dağınık kenarları düzlenir. Tekrar su serpilerek ağaç direğe sarılır. Üç saat sürecek olan ikinci tepme işlemi başlar. Bu işlem sonun da yünler sıkışmış, ancak birbirine tam olarak kaynaşmamıştır. Buna “Ham Keçe” denilmektedir. Sıra ham keçenin pişirilmesine gelmiştir. Mahmut Paşa Hamamı’nın ılıklık bölümüne götürülen keçe, bir insanı kucaklayıp göğüsle dövebileceği bir şekilde katlanır ve hamamın sekisi üzerinde çevrilmek suretiyle göğüsle dövülür. Keçeyi göğüsleyenin teri, hamamın sıcaklığı ve su, yünlerin iyice kaynaşmasını sağlar. Beş saat süren bu işlem çok yorucu olur sanatın en zor yanıdır.

Hamama getirilen keçenin eğrilmiş kenarları düzlenir, tekrar direğe sarılarak 15-20 dakika son tepme işlemi yapılır. Bundan sonra hazır duruma gelen keçe açılarak gölge yada güneşte kurumaya bırakılır.

Günümüzde hamamda göğüsle dövme işlemi tamamen terk edilmiş olup, bu işlem dükkanlarda makineler ile yapılmaktadır.

ÇULCULUK (semercilik)

Merkep ve at gibi binek hayvanların üzerine atılan semerleri yapan, bu sanatla uğraşanlara çulcu denir.

Eskiden deve üzerine atılan ve ” havut” denilen planların da bu meslekle ilgisi vardır. Fakat deve neslinin, gittikçe tükenmekte olması bu sanatın Birecik’te yok olmasına neden olmuştur.

Günümüzde taşımacılığın motorlu araçlarla yapılması neticesinde at, eşek ve deve gibi hayvanlar önemini yitirmiş, dolayısıyla “çulculuk” zanaatı 1-2 dükkan dışında hemen hemen terkedilmiştir.

SARAÇÇILIK

Birecik’te saraççılık hâlâ devam etmekte olup yalnız eskiye oranla bu işle uğraşanların sayılarında azalma görülmektedir. “Kösele” denilen kalın deri ve normal ince deri ile hayvana, koşum takımları, kemer, silah kılıfı, mermi kılıfı, çanta gibi avcı gereçlerinin yapıldığı sanata saraççılık bu işle uğraşanlara da saraç denir.

Ata ve atçılığa verilen önem dolayısıyla Saraççılığın eski Türk sanatları arasında önem- li bir yeri vardır. Birecik’te eskiden 20-25 dükkânın yer aldığı ancak günümüzde 2-3 dükkan bulunmaktadır. Özellikle atın toplum hayatındaki yerini kaybetmiş olması Saraççılık sanatının gerilemesine sebep olmuştur. Saraççılık sanatında deri malzeme yanında toka, düğme, çıt çıt, zincir gibi metal malzemeler de kullanılmaktadır.

AĞAÇ OYMACILIĞI:

Birecik ilçemiz bir kültür şehridir. Birecik evlerinin kapı, pencere, dolap kanatlarına sandık ve ayna gibi diğer ahşap eserlere bakıldığında ağaç oymacılığının Birecik’te çok eski ve parlak bir geçmişe sahip olduğunu anlıyoruz.

Marangozluk sanatı Birecik’te ustalar tarafından sürdürülmektedir. Bu ustalar marangoz pazarı denilen çarşıda halen sanatlarını sürdürmekte, adından da anlaşılacağı üzere kaba ürünler mal su değdirilerek daha da çabuk tahrip olmasına yol açılan kapı ve pencerelerde kullanılmış olması bunların çok eski örneklerini günümüze kadar getirememiştir.

Kapı ve pencere kanatları dışında Birecik’te ağaç oymacılığın güzel örneklerinin oda duvarları kaplamaları, tavanlarda, sandıklarda ve ayna çerçevelerinde rastlanılmaktadır.